Transatlantik düzen dağılıyor mu?

  • Beitrags-Autor:

Trump yaptırım kararları ile bir taraftan dünya ticaretini olumsuz etkilerken diğer taraftan 1949 yılında oluşturulan transatlantik güvenlik düzenini yerle bir ediyor. NATO üyesi ülkeleri tehdit ederken Avrupa Birliği’nin şimdiye kadar olduğu gibi kendi güvenlik politikalarını ABD’nin gölgesinde şekillendirme lüksünün olmadığını gösteriyor.

150 yıl önce (1868) ABD ordusu Sioux-Kızıldereli’leri ile Fort Laramie‘de tarihinin ilk barış anlaşmasını imzalamıştı. ABD hükümeti anlaşmaya hiçbir zaman uymadı. Tarihe bakmak, bu örnekte olduğu gibi çok öğretici olabilir. Trump hükümeti öncesi de, sonrası da ilkeli siyaset hiçbir zaman ABD’nin önceliği olmadı. ABD ile yaşanan siyasi krizin tetiklediği Döviz kurundaki dalgalanmanın ortaya çıkardığı atmosfer Avrupa Birliği ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası oluşturabilir. Türkiye’ye karşı başlatılan ekonomik savaşta ABD’nin tartışmalı Başkanı Trump uluslararası destek göremedi. Karar, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin gibi ülkeler tarafından diplomasi geleneğinden uzak, temelsiz ve hukuksuz bulundu. Merkel, Almanya ve Avrupa’nın tutumunu net bir şekilde ortaya koyarak “Türkiye’de ekonomik istikrarsızlık kimsenin çıkarına değildir, Avrupa Birliği çevresindeki ekonomik istikrar için gerekli katkı sağlanmalı. Almanya ekonomik büyüyen bir Türkiye’yi tercih etmektedir. Bu bizim çıkarımızadır” dedi.

Türkiye’deki döviz dalgalanması Avrupa Birliği ülkelerini oldukça endişelendiriyor. Türkiye düşmanlığından ve hamasetten uzak siyasi analiz yapanlar, Avrupa’daki istikrarın Türkiye’nin istikrarından geçtiğinin bilincinde. 2008 yılındaki ekonomik krizin ve daralmanın etkisinden hala kurtulamamış olan Avrupa Birliği için oluşabilecek Türkiye merkezli yeni bir ekonomik kriz en kötü senaryo. Avrupa’nın kaderi, terörle mücadele, göç dalgası ve ekonomik istikrar gibi konularda Türkiye ile ortak.

Türkiye, Avrupa Birliği için ABD, Rusya, Çin ve İsviçre’den sonra gelen beşinci önemli ticaret ortağı. Türkiye’nin ekonomik kriz yaşaması, özellikle kırılgan ve yapısal reformları ıskalamış Türkiye bankalarında yatırımları olan İtalya ve İspanya gibi ülkeleri doğrudan olumsuz etkileyecektir. Genç nüfusa sahip ve tüketime açık Türkiye, yabancı yatırımcılar için cazip bir pazar oluşturmaya devam ediyor. Yabancı sermayeli şirketler için Avrupa Birliği ile ekonomik entegrasyonu derinleştirmiş Türkiye’de siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması hayati önem arz ediyor.

TRUMP KARŞISINDA OLUŞAN İTTİFAK

Donald Trump hiçbir değer ve ilke tanımayan söylem ve eylemleri ile bilinçli veya bilinçsiz ABD karşısında bir ittifak oluşturuyor. AB içerisinde ayrışmayı destekleyen, Avrupa Birliği’ni ortaktan ziyade çıkarlarının çatıştığı bir yapı olarak gören, Rusya ve Çin’e karşı ticaret savaşı başlatan, Almanya ve İngiltere’yi açıktan tehdit eden, İran’ı çökerteceğine and içen Trump’ın en son hedefi Türkiye oldu. ABD’nin ekonomik savaş açtığı bu ülkelerin Trump hukuksuzluğu karşısında bir araya gelmesi uzun vadede siyasi dengeleri değiştirebilecek jeostratejik bir hamle. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas Handelsblatt gazetesinde yayımladığı makalesinde Avrupa’nın artık ABD’den daha bağımsız bir politika izlemesi gerektiğini, Dolar üzerinden ödeme ve SWIFT sistemine bağımlılığın azalmasının önemini ve ABD’nin AB’yi eşit bir ortak olarak görmesinin zorunluluğunu beklenmedik şeffaflıkla vurguladı. Almanya’nın dışişleri bakanından, Doların silah olarak kullanıldığı bir süreçte, bu yönde bir açıklama gelmesi Avrupa’nın ABD’ye bakışındaki dönüşümü gösteriyor.

Uluslararası siyaset ve ticaret çalkantılı bir dönemden geçiyor. Transatlantik ilişkiler tarihi bir buhran yaşıyor. Güvenlik tehdidi, demografik değişim ve teknolojik dönüşüm yeni ekonomik fırsatlar oluşturuyor. Trump başkanlığında ortaya çıkan siyasi ve ekonomik uyuşmazlık soğuk savaş sürecinden sonra değişen dünya düzeninin ortaya koyduğu bir sonuç. ABD, Batılı müttefikleri ile ilişkilerinde uzun süredir kırılma yaşıyor. Temmuz 2018’de yapılan iki uluslararası zirve – Brüksel NATO Zirvesi ve ABD ile Rus liderlerinin Helsinki buluşması bu kırılmanın yansıması. Uluslararası zirvelerdeki gelenek çok önceden konuların belirlenmesini gerektirirken bu iki zirvede protokol tutulmayan ikili görüşmelerin yapılması uluslararası ilişkilerde oluşan güvensizliğin ve belirsizliğin derinleştiğini gösteriyor. Diğer taraftan bu zirveler gölgesinde AB ve Çin Pekin’de Japonya ile serbest ticaret anlaşması imzaladı.

Dünya düzenindeki jeopolitik ve jeoekonomik dönüşümü anlamak için yakın geçmişe bakmakta fayda var. İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı blokunun ABD, Doğu blokunun Sovyetler Birliği etrafında oluşturduğu denge, soğuk savaş döneminde ortaya çıkan tüm eksikliklerine rağmen iki kutuplu dünya düzeni oluşturmuştu ve belirli ölçüde siyasi öngörülebilirlik sergiliyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte bu iki kutuplu dünya düzeninin yerini, 1991 sonrası dünya düzenini tek başına belirleyen ABD aldı. ABD’nin siyasi yanlış hamleleri ve oluşan ekonomik krizler dünya siyasetindeki etkinliğini her ne kadar zayıflatsada, ekonomik ve askeri liderliğini devam ettiriyor. Rusya askeri anlamda güçlü ancak ekonomik olarak zayıf. Çin ekonomik güçlü ancak askeri açıdan ABD ile rekabet edecek güçte değil. Çin askeri gücünü istikrarlı şekilde arttırıyor ve ABD için en büyük tehdidi oluşturuyor. AB ekonomisi güçlü, ancak askeri ve diplomatik kabiliyeti zayıf.

BM gibi uluslararsı kurumlar yetersiz ve zayıf kalıyor. ABD’nin bir çok uluslararası kurumun kararını tanımaması, bu kurumların varlığını tartışmalı hale getiriyor. Son dönemdeki BM oylamalarına bakıldığında özellikle ekonomik konularda Batı Avrupa ile ABD’nin farklı pozisyon aldığı gözlemleniyor. Avrupa Birliği için güvensizliği pekiştiren bir diğer unsur Trump yönetimindeki ABD’nin Avrupa için hamilik rolünü sürdürmeye istekli olmaması. Trump, AB’ni küçümserken, Çin ve Rusya ile daha dengeli bir ilişki sürdürmeye çalışıyor. Başlatmış olduğu ticaret savaşı başta ekonomik alanda Avrupa ile ABD arasındaki yabancılaşmayı derinleştirecek bir sürece doğru ilerliyor.

JEOSTRATEJİK VE JEOEKONOMİK DÖNÜŞÜM

ABD devasa cari açığı ile diğer ekonomik güç olan ülkelerdeki gelişmelerden bağımlı. Globalleşen dünyada ekonomik etkinliği zayıflarken saldırgan siyasetini daha pervasızca sürdürecek. Trump kendince ‚düşmanlarını’ belirlerken aslında tesadüfi saldırıya geçmiyor. İnce hesabın sonucu olarak ABD için ileride ekonomik tehlike oluşturabilecek ‚güç merkezlerini’ stratejik adımlarla siyasi ve ekonomik açıdan istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Avrupa’da Almanya, Ortadoğu’da İran ve Türkiye, uzak doğuda Çin Trump’ın hedefinde.

Siyasette artan popülizm, Batı’nın siyasi olarak Rusya, ekonomik olarak Çin ile karşı karşıya gelmesi yeni bir soğuk savaş dönemine mi giriliyor sorusunu akla getiriyor. Trump yaptırım kararları ile bir taraftan dünya ticaretini olumsuz etkilerken diğer taraftan 1949 yılında oluşturulan transatlantik güvenlik düzenini yerle bir ediyor. NATO üyesi ülkeleri tehdit ederken Avrupa Birliği’nin şimdiye kadar olduğu gibi kendi güvenlik politikalarını ABD’nin gölgesinde şekillendirme lüksünün olmadığını gösteriyor.

Trump uyguladığı politikalarla „stratejik ortaklığın“ içini boşaltarak Türkiye örneğinde olduğu gibi ülkeleri ‚stratejik hedef’ haline getiren yeni bir sürece girdi. ABD‘nin çatışmacı yaklaşımı AB ile Türkiye‘nin yakınlaşması için zemin hazırlıyor. Türkiye ile ilişkileri rasyonel bir zemine oturtan Avrupa Birliği, siyaseten ortaya koyduğu etkisizliği ve zayıflığı Türkiye ile geliştirdiği siyasi, askeri ve ekonomik ittifak ile telafi edebilir. Türkiye’nin istikrarı ve jeostratejik konumu Avrupa’nın göç ve güvenlik politikaları yanı sıra enerji politikalarında da belirleyici. South Stream, Turkish Stream, TAP veya Blue Stream; tüm petrol ve doğal gaz hattı projelerinde Türkiye kilit rol oynuyor. Özellikle enerji konusunda Rusya ile bağımlılığını azaltmayı hedefleyen Avrupa için Türkiye vazgeçilmez bir partner. Katar ve İran doğal gazına erişmek isteyen Avrupa’nın Türkiye dışında bir seçeneği yok.

Merkel, G7 Zirvesinde “tamamen başkalarına güvenebileceğimiz zamanlar geride kaldı. Biz Avrupalılar kendi kaderimizi kendi elimize almalıyız” derken ABD’nin Avrupa’ya karşı sergilediği küçümseyici tavrı kastediyordu. Peki Avrupa’nın kendi kaderini eline alırken hangi ülkelere ihtiyacı var? Öncelikle Türkiye’ye! Merkel ve Macron, AB’nin siyasi, askeri ve ekonomik geleceği için Türkiye’yi gerçek “stratejik ortak” olarak yeniden keşfetme sürecinde. Avrupa’nın ve Almanya’nın dış politikasında 73 yıldır belirleyici olan transatlantik ilişkiler sınanmadan geçiyor. Türkiye geçmişte olduğu gibi bugün de globalleşen dünyada batı-doğu ilişkilerinde jeostratejik önemini muhafaza ediyor. Unutulmaması gerekir ki, kurtuluş savaşı daima tek başına verilir ancak savaştan sonra ayakta kalabildiğiniz düzeyde ittifaklar ve işbirliklerinde gücünüz olur. Türkiye son yıllarda egemenliğine yapılan her saldırıda gücünü ve bağımsızlığını arttırdı. Son ekonomik saldırının sonuçları da benzer olacak.

https://www.yenisafak.com/hayat/transatlantikduzen-dagiliyor-mu-3391981

Schreibe einen Kommentar