Mesele bağımsız Türkiye!

  • Beitrags-Autor:
14 Ocak Türkiye ve bölgesi için önemli bir tarih. Bir taraftan Mısır’da darbe hükümetinin hazırladığı Anayasa iki gün süren halk oylamasına sunuldu, diğer taraftan Başbakan Erdoğan Ak Parti Grup toplantısında 2014 yılına damgasını vuracak mesajlar verdi. Başbakan Erdoğan 17 Aralık’tan bu yana belki de hiç bu kadar şeffaf, süreci tanımlayıcı ve Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikeye dikkat çekici bir konuşma yapmamıştı.
Dünya, Arap Baharı olarak tanımlanan sürecin Mısır ve Suriye özelinde kışa döndüğünü kanıtlayan bir sürece tanıklık etti. 2 yıl önce Ortadoğu’da yıkılan diktatör hükümetler bugün bakıldığında kriz ve savaş haricinde bir kazanım getirmedi. Masum insanların can kaybı yanı sıra ülkeler ekonomik ve sosyal yapılarıyla beraber neredeyse 30 yıl geriye gittiler.
Bugün Suriye’de süren iç savaş bölgedeki istikrarsızlığı ve siyasi çözümsüzlüğü temsil ederken, Mısır’da uluslararası desteği alan askeri cunta ve onun yazdığı yeni Anayasa vesayetin devamını temsil etmekte.
İslam dünyasının ve Ortadoğu’nun iki önemli ülkesi, Türkiye ve Mısır. Mısır’da uluslararası güç odaklarının desteği ile 30 yıl 18 gün süren Mübarek diktatörlüğü yıkılmış olsa da, aynı siyasi gelenek Sisi önderliğindeki cunta yönetimiyle devam ettirilmekte. Türkiye ise Başbakan Erdoğan önderliğinde 2003 yılından bu yana bağımsızlık adına gerçekleştirdiği sessiz halk devrimine krizler ile mücadele ederek devam etmekte.
Türkiye, demokratikleşme mücadelesinde uluslararası güç odaklarının, derin devlet yapılanmalarının ve yargı içerisindeki vesayet zihniyetinin operasyonlarına rağmen istikrarı riske atmadan, doğru kriz yöntemi ile idare edildi. Türkiye’de siyasi erk 17 Aralık operasyonunun start verilmesi ile birlikte kendini dönüm noktasında buldu. Bu seferki devlet krizi diğerlerinden çok farklı. Su yüzüne çıkan herkesin varlığını bildiği ve tartıştığı bir vesayet değil, yıllarca şüphelerin sessiz dile getirildiği ve kimsenin açıklayamadığı kamufle edilmiş bir vesayet.
Ülke olarak derin arınma süreci yaşamaktayız. Bu aslında zorunlu bir arınma. Her olanda hayır vardır inancı ile sürece yaklaşarak bu yaşanılan kriz kazanca dönüştürülebilir. Ülke ve millet adına daha demokratik ve şeffaf devlet geleneğinin yerleşmesi sağlanabilir. Sivil Anayasa’nın zaruretini anlayan Millet, süreçteki kazanımların maksimize edilmesini destekleyecektir.
Fethullah Gülen’in yayınlanan telefon görüşmeleri gösterdi ki cemaat kadroları uluslararası güçlerin güdümünde ve etkisinde hareket ediyor. Cemaate gönül vermiş imanlı yürekler lobi, iş dünyası ve cemiyet hayatında kurulan ittifaklardan bihaber olsa da, ABD merkezli yönetilen bu yapının ülke için farklı tehlikeler barındırdığı tartışılmaz. Ortadoğu bölgesinde bağımsız ve güçlü Türkiye istenmemekte. Güçlü Türkiye’nin teminatı olarak görülen kişi de Başbakan Erdoğan. Bu sebeple Erdoğan’sız bölge siyaseti dizayn edilmek istenmekte.
17 Aralık’tan bu yana operasyonların siyasi etkilerini görmezden gelip süreci sadece yolsuzluk operasyonuna indirgeyen AB, ABD ve İsrail medyasının tutumu bu isteği yansıtmakta. Uluslararası çevrelerin desteklediği Erdoğan’sız Türkiye projesine çanak tutan cemaat medyası ise operasyonun besleyici kanalını oluşturmakta.
Cemaat 17 Aralık operasyonundan bu yana başarı ile yönettiğini sandığı ama agresif ve panik oldukları hissedilen süreçte, kendi kendilerini bitirme yolunda akıl almaz adımlar attı. Kendilerini bu kadar kudretli görmeleriyle ve kalkıştıkları toplumsal algı yönetimiyle aslında Türk Milletinin zekasını küçümsedikleri aşikar.
Fethullah Gülen bedduasının cemaat medyası tarafından yayınlanması bile Milleti ne kadar yanlış okuduklarının kanıtı. Bugün dünyada yaşayan 1,57 Milyar Müslüman Türkiye Başbakanı’na dua etmekte. Bu duanın temelini samimi ve dürüst yönetim şekli, imanlı bir duruş ve Müslümanlar olarak bağımsızlığa duyulan hasret oluşturmakta. O dualar ve Allah’ın yardımı olmasaydı 11 yıl içerisinde zor denilen onca süreç Millet adına kazanım ile atlatılabilir miydi?
Başbakan Erdoğan’ın son Mısır ziyaretinde laikliğe vurgu yapması tarihi önem taşıyan bir açıklamaydı. Dinin istismar edilerek diktatör ve vesayetçi yönetim şekillerinin toplumlara dikte edilmesi ve bu dikte rejimlerin de en çok uluslararası güçler tarafından siyaseten desteklenmesi ancak laik ülke yönetimi ile önlenebilir. İnsanların inançlarının alet edildiği, sorgulanmayan bir merkezden kararların alındığı bir yönetim şekli, demokrasi geleneği olan Türk milleti tarafından kabul edilmeyecektir.
Başbakan Erdoğan’ın grup toplantısında dediği gibi 17 Aralık Operasyonu tüm Milli değerlere kast etse de, bu Millet geleceğine, geçmişte sahip çıktığı gibi yine sahip çıkacak ve dünya Müslümanları da bu sürece duaları ile destek olacak.

Schreibe einen Kommentar