Angela Merkel

Merkelsiz yeni Merkel dönemi

  • Beitrags-Autor:
You are currently viewing Merkelsiz yeni Merkel dönemi

Alman siyasetinin en güçlü partisi Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) 33. kongresinde yeni genel başkanını belirledi. Kongrede Armin Laschet ile Friedrich Merz arasında kıyasıya yaşanan yarışta Laschet, 992 delegenin 521`inin oyunu alarak genel başkan seçildi. 18 yıl CDU’nun genel başkanlığını yapan ve 16 yıldır Federal Almanya Şansölyesi olan Angela Merkel`in Eylül 2021’de siyaseti kendi isteği ile bırakacak olması, yapılan son parti kongresini Almanya ve AB siyasetinde bir devri kapatacak tarihi bir olay haline getiriyor. Armin Laschet’in siyaseten durduğu yer incelendiğinde, genel başkan seçilmesinin ‘Merkelsiz Merkel döneminin’ başlamasına atılan ilk adım olarak tanımlanması yanlış olmaz. Yeni seçilen genel başkan Alman iç siyasetindeki dengeleri ve dinamikleri belirleyeceği gibi AB siyasetine de yön verecek.

CDU Genel Başkanı Armin Laschet 

Merkel 2018 yılında yapılan kongrede genel başkanlığı bıraktığında yeni seçilen Annegret Kramp-Karrenbauer 2021 seçimlerinin şansölye adayı olarak görülüyor, Almanya siyasetinde kadın liderliğinin devam edeceği düşünülüyordu. Ancak Merkel’in genel başkanlıktan erken çekilmesi, bununla birlikte Almanya’da ve AB siyasetinde güçlü liderliğini devam ettirmesi Annegret Kramp-Karrenbauer’in otoritesini sarsarak yıpranmasına yol açtı ve nihayetinde iki yıllık genel başkanlığın ardından geri çekilmesi Armin Laschet için fırsat doğurdu.

Almanya’nın en yüksek nüfuslu eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’nın (KRV) başbakanı olan 59 yaşındaki Laschet, farklı parti seçmenlerine de hitap eden ılımlı bir politikacı olarak tanınıyor ve liberal görüşleri nedeniyle sağcıların eleştiri oklarının hedefinde bir isim. Merkel’in favori adayı olan Laschet, uzun yıllardır Merkel siyasetinin en sadık destekçilerinden. 2015’de yaşanan mülteci krizinde Merkel’in izlediği „açık kapı“ politikasını savunarak parti içerisinde duruş sergileyen ve şansölyenin arkasını güçlendiren önemli siyasi aktörlerden birisi. Kongredeki konuşmasında Merkel’in CDU’nun önünde olan bir lider olduğunu, insanların önce Merkel’i daha sonra CDU’yu tercih ettiğini vurgulaması, ikili arasındaki ilişkinin düzeyini gözler önüne seriyor.

Merkel’in desteğini almadan liderlik zor

Merkel, 2018’de genel başkanlığı bıraktığında mülteci tartışmalarından dolayı oldukça zayıf bir pozisyondaydı. Pandemi, dünya siyasetinin gündemini değiştirdiği gibi Almanya iç siyasetindeki tartışmaları da dönüştürdü. Merkel, pandemide Almanya’da ve AB’de gösterdiği liderlik sayesinde 16 yıllık başbakanlığının ardından hiç olmadığı kadar toplumsal güven ve destek görüyor. Bu durum yeni genel başkan seçilen Armin Laschet’in Merkel’e rağmen ön plana çıkamayacağını gösteriyor. 2021 seçimlerinde şansölye adayı olarak adı geçen Bavyera Başbakanı Markus Söder ve Federal Sağlık Bakanı Jens Spahn’ın da Merkel’in desteği olmadan başbakanlık yarışında başarı elde etmesi neredeyse imkânsız.

„Türklerin Armin’i“ ifadesi Neonazilere ve Laschet karşıtlarına yarıyor

Armin Laschet seçildiğinden bu yana Türk kamuoyunda ‘Türklerin Armin’i ifadesi dolaşıyor. CDU’nun yeni genel başkanı Laschet Türkiyeli göçmen nüfusunun yoğun olarak yaşadığı KRV Eyaleti’nin başbakanı olarak göçmen kuruluşları ve temsilcileri ile yakın ilişki içerisinde. Daha önceki yıllarda aynı eyalette uyum bakanı olarak da görev yaptığından, göçmen kökenliklerin sorunlarını, ırkçılık ve ayrımcılık problemini çok iyi bilen ve empati kurabilen bir siyasetçi. Ancak bu durum, Armin Laschet’i ‘Türklerin Armin’i’ yapmaz, yapmamalı. Laschet’i destekleyenler, ırkçılar tarafından eleştirilmek ve siyaseten yıpratılmak amacıyla kullanılan „Türklerin Armin’i“ ifadesinden Almanya’nın iç siyasi dengeleri açısından uzak durmalı ve hatta mümkünse kullanılmaması için gayret göstermeli.

Laschet, Merkel’in AB ve ABD politikasını sürdürecektir

Laschet kongre konuşmasında Merkel’in AB politikasını devam ettireceğini gösterdi. Almanya’nın Avrupa Birliği içerisinde güçlü konumunu koruyarak dünyada AB ülkeleri olarak ‘ortak aklı’ ile duruş sergilenmesi gerektiğine inanan Laschet, Fransız-Alman dostluğuna da ivme kazandırabilir. Tutkulu bir Avrupa Birliği savunucusu ve Fransız dostu olarak bilinen Laschet’in Almanya’nın dış politikasında ABD ve Fransa ile ilişkileri dengede tutacak hassasiyeti göstermesi bekleniyor. Özellikle Biden döneminde Almanya ile ABD arasındaki görüş ayrılıklarının giderilmesi ve transatlantik ilişkilere yeni ivme kazandırılması beklentisi hâkim.  Nitekim Laschet kongre konuşmasında uluslararası işbirliğine ve AB-ABD ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik üzerine düşeni yapacağını vurguladı. Laschet, Biden’in resmi olarak görevi devralmasının ardında ABD’ye ve yeni yönetime bağlılığını „Amerikan askerleri Ekim 1944’de benim şehrimi kurtarmıştı. Berlin’in özgürlüğünü ve özgür dünyayı garantilediler. Bizim geleceğimiz transatlantik dostluğun yeniden canlanmasında saklı“ açıklamasını yaparak bir kez daha teyit etti.

Türkiye Almanya ilişkilerinde Armin Laschet Faktörü

Armin Laschet, geçmiş yıllarda Türkiye iç siyasetinde yaşanan gerilim ve kutuplaşmanın, Almanya’daki Türk toplumuna ve Almanya topraklarına yansımasını istemeyen siyasetçilerden biri. Laschet her ne kadar Türkiye’deki bazı açıklamaların ardından Türkiye tarafından gelen „şantaj ve tehditlere boyun eğilmemesi“ gerektiği yönünde ifadeler kullansa da, NATO üyesi ve AB’nin komşusu Türkiye’nin ülke olarak Almanya için önem taşıdığının farkında bir siyasi lider. İki ülke arasındaki görüş ayrılıklarına rağmen siyasi diyalogun muhafaza edilmesini ve sorunların bu yolla çözümlenmesini savunuyor.

Özellikle PKK konusunda Alman kamuoyunda son derece cesur ve net açıklamaları olan Laschet, PKK’yı terör örgütü olarak lanetlemekten ve destekçilerine KRV başbakanı olarak uyarılarda bulunmaktan çekinmiyor. Gösteri hakkına saygı duyduğunu ifade eden CDU’nun yeni genel başkanı, kendi eyaletinde PKK-terörü reklamına ve kanunların çiğnenmesine izin vermeyeceğini defalarca açıklayarak net tavır aldı.

Laschet, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini desteklemese de federal hükümetlerin verdiği sözlere, ahde vefa ilkesi ışığında bağlı kalınması gerektiğini savunuyor ve bazı görüş farklılıkları nedeniyle Türkiye’nin AB üyelik sürecine son verilmesine karşı çıkıyor. Şansölye Merkel’in mülteci politikasını başından beri destekleyen Laschet, mülteci konusunda AB ülkelerinin tutumunu eleştirirken Türkiye’ye ağırladığı Suriyeli mülteciler için daha fazla mali yardım yapılması gerektiğini de savunuyor.

Laschet, heyecan uyandıran karizmatik bir lider değil. Belki genel başkanlık yarışına başka bir konjonktürde girmiş olsaydı, hiç şansı olmayabilirdi. Ancak dünyada son yüzyılın en ağır salgını yaşandığı, ana haber bültenlerinde yoğun bakım kapasitelerinin doluluk oranı açıklaması heyecanla beklendiği, popülist siyasetçilerin AB gündemini belirlediği ve ABD’de kontrolden çıkmış kitlelerin Capitol’e baskın yaptığı bir dönemde Almanlar Merkel gibi soğukkanlı, güven telkin eden ve mevcudu koruyabilecek bir lidere ihtiyaç duyabilir. Laschet, Merkel sonrası Merkel tarzında bir liderlik profili sergileyecektir. Büyük hatalar yapmaz ve başbakanlık yarışında rakipleri ile çok fazla polemiğe girmez ise, 26 Eylül’de yapılacak genel seçimlerde rahatlıkla yeni şansölye olarak Merkel döneminin kapanmasına ve yeni bir siyasi dönemin açılmasına vesile olabilir.

Kaynak: Gerçek Hayat Dergisi, 1056. sayısında.

Schreibe einen Kommentar