Kadın, Şiddet ve Gelecek: Avrupa Kadınları

  • Beitrags-Autor:
8 Mart Dünya Kadınlar günü kadın hakları mücadelesi için önemli bir tarih. İlk ‚Kadın Günü’ 1909 yılında ABD’de kadının seçme ve seçilme hakkı mücadele günü olarak Amerikan Sosyalist Partili kadınlar tarafından belirlendi. Daha sonraki yıl, 27 Ağustos 1910’da Alman sosyalist Clara Zetkin Kopenhag şehrinde yapılan 2. Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansında yılda bir günün ‚Uluslararası Kadın Günü’ olarak belirlenmesini teklif etti. Kopenhag bildirisinde uluslarası kadın günün kutlanması kararlaştırılırken, çalışmaların merkezinde kadının seçme ve seçilme hakkını elde etme mücadelesi olması gerektiği vurgulandı. İlk ‚Uluslararası Kadın Günü’ 19 Mart 1911 yılında Almanya, Danimarka, Avusturya ve İsviçre’de kutlandı. Daha sonraları ise 8 Mart tarihi Dünya Kadınlar Günü olarak belirlenerek kutlanmaya başlandı.
Ilk dünya kadınlar gününün kutlanması üzerinden 103 yıl geçti. Bu süreçte kadının seçme ve seçilme hakkı, kadın hakları ve eşitlik, iş hayatında ayrımcılıkla mücadele gibi bir çok alanda kazanımlar elde edildi. Buna rağmen dünya kadınları hala erkeklere oranla daha fazla ayrımcılığa, şiddete ve haksızlığa maruz kalmakta.
Batı’da birinci dünya savaşı öncesi özellikle siyasi hakları elde etmek için başlayan kadın hakları mücadelesi  siyasi ve hukuki eşitliği getirmiş olsa da, toplumsal ve sosyal hayatta kadınların sorunları devam etmekte. 
Kendini Doğu kadınından daha özgür hiseden, bağımsızlığını elde etmiş, kendi kararlarını veren ve hukuki güvencesi olan Batı kadını bugün hangi mücadeleyi vermekte ve 103 yıl sonra ‚Dünya Kadınlar Günü’ neden kadın mücadelesi için aynı önemi taşımakta?
European Agency for Fundamental Rights (FRA) 5 Mart 2014 tarihinde açıklamış olduğu araştırma sonuçları yukarıdaki sorunun cevabını verir nitelikte. 28 AB ülkesinde 42 bin kadın üzerinde yapılan araştırmaya göre Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan her üç kadından biri bedensel, cinsel ve psikolojik şiddet görmekte. Enteresan olan bilgi, en fazla siddet gören kadının Danimarka, Finlandiya ve İsveç’te olması. Bu ülkelerde neredeyse her 2 kadından biri şiddet görmekte. Özellikle bu ülkelerin refah seviyesi ve kişi başına düşen milli geliri Avrupa ülkeleri ortalamasının üzerinde olması önemli. Bu araştırma bir ülkede refah seviyesinin yüksek olmasının kadına karşı şiddeti engellemediğini gözler önüne sermekte.
Araştırma sonuçları bir başka toplumsal algıyı da yerle bir etmekte. Şiddet, cinsel istismar veya tecavüz mağdurlarının failleri genelde zannedildiği gibi yabancı kişilerden değil, aile içinden, akraba veya arkadaş çevresinden oluşmakta. Araştırma sonuçlarına göre her 20 Avrupalı kadından biri hayatında en az bir kez tecavüze uğradığını itiraf etmekte. Ürkütücü ve düşündürücü bir rakam. Cinselliğin her anlamda en özgür yaşandığı coğrafyada tecavüz oranlarının bu kadar yüksek olması aslında toplumun ve siyasi erkin bir yerlerde hata yaptığını göstermekte. Avrupa’nın bir çok ülkesinde cinsellik eğitiminin neredeyse ilk okula indirilmesi belkide yapılan başlıca hatalardan biri. Sanıldığı ve savunulduğu  gibi cinsel aydınlanma altında verilen eğitimler toplum içerisindeki cinsel suçları engellemiyor. İspatı ortada.
Kadınların imkan ve özgürlüklerinin geniş ve hukuki koruma altında olduğu dünyanın en gelişmiş coğrafyasında şiddet ve istismarın bu kadar yaygın olması, gelişmemiş ve kadın haklarının güvence altında olmadığı coğrafyalarda yaşayan kadınların durumunu tahmin etmeyi zorlaştırmakta.
Kadına karşı şiddet, cinsel istismar ve tecavüz kompleks bir konu. İstatistik bilgi olarak aldığımız bu veriler kadınları hayatı boyunca travma olarak takip etmekte ve hayatlarını şekillendirmekte.
Batı toplumlarında aile mefhumunun doğu toplumlarına oranla daha az korunmuş olması ve özgürlüğün getirmiş olduğu bireysellik aynı zamanda bazı değerleri de yok etmekte. İnsanları yalnızlaştırmakta. Ailelerin dağılması özellikle çocukların tehlikelere karşı savunmasız kalmalarına yol açmakta. Umarım 8 Mart Dünya Kadınlar günü bu konuların daha şeffaf konuşulmasına ve kalıcı, çözümlerin üretilmesine vesile olur.

Schreibe einen Kommentar