Hamburg’da OHAL! Neler oluyor?

  • Beitrags-Autor:
Hamburg polisinin şehrin dört bölgesinde OHAL ilan etmesi ve şüphe duyduğu kişileri somut tehlike göstergesi olmadan kontrol etme ve tutuklama hakkına sahip olmaları bu uygulamanın Almanya genelinde eleştirilmesine sebep oldu.
OHAL bölgesi olarak belirlenen ilçelerde 140 polisin görev yaptığını bildiren Hamburg polisi, olağanüstü halin ne kadar süreceğinin gelişmelere bağlı olduğunu ve polis kontrollerinin devam edeceğini vurguladı.
Gezi Parkı olaylarında uluslararası basının Taksim meydanında polis ile göstericilerin çatışma anlarını canlı yayın ile vermeleri ve o tarihlerde Yeşiller Partisi Eşbaşkanı olan Claudia Roth’un göstericilere fiili destek vermesi, Türkiye’de yaşayanların Hamburg’daki olayları yakından takip etmesine sebep oldu.
Hamburg ilçelerinde OHAL ilan edilmesinin sebebi 21 Aralık’ta gerçekleşen protesto gösterisi. Sol görüşlü Kültür Merkezi “Rote Flora”nın kapatılmasını ve Almanya’nın mülteci politikalarını protesto etmek için toplanan Sol görüşlü göstericiler ile polis çatıştı. Resmi açıklamalara göre gösteriye 7300 protestocu katıldı ve 3100 polis görev aldı. Polis yaptığı açıklamada katılımcıların 4700’ünün şiddet yanlısı radikal solcu olduğunu vurguladı.
Yüzlerce gösterici ve polisin yaralandığı, tutuklamaların olduğu, sopaların, şişelerin havada uçuştuğu, protestoculara biber gazı ve su sıkıldığı gösteride polisin tutumu şiddeti ve çatışmayı körükledi.
Hamburg, Almanya’nın 16 eyaletinden biri. Eyalet Başbakanı Sosyal Demokrat Partili Olaf Scholz. Hükümette olan SPD’li siyasetçiler şiddet uygulayan polisi tebrik ederken, Yeşiller ve Sol Partililer Başbakan Scholz’a sert eleştiriler yöneltmekte.
Dün geceden bu yana twitter üzerinden Hamburg’daki polis şiddetini gösteren resimler paylaşılmakta. Gezi Parkı olaylarında Türkiye ve Türk polisi hakkında yapılan haberlere atıf yapan Türk twitter kullanıcıları Alman polis şiddetini eleştirilmekte. 17 Aralık’dan bu yana devam eden yoğun ve sert Türkiye gündemi kısa süreliğine de olsa twitter kullanıcıları tarafından unutuldu. Hamburg’daki OHAL bölgeleri twitter kullanıcılarının gündemine oturdu.
Bazı  twitter kullanıcılarının “Merkel devrilir mi?” sorusunu sormaları Almanya’da yaşayanları gülümsetmekte. Almanya’nın bir eyaletinde, polisin yanlış uygulamasının hesabını Angela Merkel’den sormak hiçbir Alman’ın aklına gelmez. Polisin uyguladığı hatalı davranış var ise şayet, bundan Emniyet Müdürü veya bağlı olduğu Eyaletin İçişleri Bakan’ı sorumlu tutulur. Türkiye refleksleri ile Almanya’da olanları okumaya kalkarsak yanlış analiz yapmış oluruz. Toplumsal yapı ve devletin federal yapısı böyle olaylarda sorumluların eyalet sınırları içerisinde aranmasına yol açmakta.
Toplumsal ve siyasi yapı göz önünde bulundurulduğunda, Almanların Alman polisini Türk’lerin Türk polisini eleştirdiği gibi eleştirmesini beklemek ütopik bir beklenti olur. Devlet otoritesini ayakta tutma refleksi, devlet kurumlarına güven ve sahiplenme Alman toplumunda üst düzeydedir. Güçsüz muhalif olan Yeşiller ve Sol Parti’den eleştiri gelse de, federal hükümet ortakları Hıristiyan Demokrat Parti ve Sosyal Demokrat Parti’li siyasetçiler polise ve OHAL uygulamasına sahip çıktı. Polisin kanunların ona verdiği hakkı kullandığını söyleyen Sosyal Demokrat Parti sözcüsü Arno Münster, polisin kendi güvenliğini korumak zorunda olduğunu vurguladı.
Eyaletteki sol parti temsilcileri uygulamanın hukuka aykırı olduğunu savunmakta. Muhalefet yetkilileri polisin OHAL uygulamasının zaman ve bölgesini keyfi belirlediğini ve polis dışında kimsenin bu uygulamanın doğruluğunu kontrol etme imkânı olmadığını belirtmekte.
21 Aralık tarihindeki gösteri polis tarafından bastırıp dağıtılsa da, tartışmaları o günden bu yana devam etmekte. Polis Sendikası Başkan Yardımcısı Björn Werminghaus’un twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada protestocuları “Pislik” olarak adlandırması kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. “Pislik” kelimesi Nazi döneminde evsizler ve hayat kadınları için kullanıldığından birçok Alman tarafından ırkçı bir yaklaşım olarak algılandı. Bunun yanı sıra Hıristiyan Demokrat Partili siyasetçiler plastik mermi kullanılmasını önerirken, bazıları da protestoya katılanların fişlenmesini ve lise ile üniversite eğitimine geçişlerinin zorlaştırılmasını talep etti.
Alman medyasının şiddet olaylarını haber yapma tarzı ile Türkiye medyasının vermesi arasında fark bulunmakta. Alman medyasının devlete karşı sorumlu tutumu her zaman etkindir. Otoriteyi sarsacak, devlet kurumlarının itibarını zedeleyecek yayın ve haber prensip olarak yapılmaz.
Burada hassasiyetle dikkat çekilmesi gereken konu, eleştirel veya yıpratıcı haber yapılmamasının sebebinin yasaklar veya kurallar olmadığı, gazetecilerin sorumluluk duygusu ile hareket etmesidir.

Alman medyasının devletçi tavrını Almanya’da yaşayan Türkler çok iyi bilmekte. Özellikle NSU cinayetlerinin uzun yıllar aydınlatılamamasında medyanın faktörü küçümsenmeyecek kadar önemlidir. Eleştiri yapılır ancak dikkatli ve sınırlı. Polis teşkilatının ve istihbarat örgütünün NSU cinayetlerindeki etkisi, hatta sorumluluğu büyütülmeden gerektiği kadar haber edildi, edilmektedir.
Almanya’daki bu tutum Türkiye’den bakıldığında anlaşılamıyor olabilir. Almanya’dan Türkiye’ye bakıldığında da sorumsuzca haberciliğin, itibarsızlaştırma odaklı, kalemini devlet kurumlarına ve siyasete karşı silah gibi kullananların habercilik sorumluluğunu anlamak zor.
Türkiye’deki gazetecilerin ülkede olup biteni neredeyse dedikodu haberciliği yaparcasına dış basına yansıtması, hatta şikayet etme kültürü, Batı’lı gazetecilerin pek tanımadığı ve anlamadığı reflekslere dayanmakta.  Ülkesinde olan bir olumsuzluğu iç dinamikleri ile çözümlemeye alışmış olan Batılı, ülkesini kime, hangi sebeple şikâyet etsin? Bizdeki gibi ABD’den veya herhangi ülkeden medet umacak durumları yok.
Sorun varsa, o sorunun çözümü de aynı kaynaktadır. Bunun dışında çözüm olarak adlandırılan dış etkenli tüm beklentiler yeni sorunlar doğurur. Bunu kavramak, Batı demokrasi kültürünü tüm katmanları ile içselleştirmekten geçmekte. Türkiye’de bu anlamda kat edecek yol uzun. Demokrasimiz olgun, ama “sözde” demokratlarımız yeterince değil!

Schreibe einen Kommentar