Batı’nın Demokrasi Hikayesi – 3 Temmuz Askeri Darbesi

  • Beitrags-Autor:
Tüm dünya büyük heyecan ve beklenti içinde ‚Arap Baharı’ diye adlandırılan süreçte Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin otokratik rejim ve despot yöneticilerden kurtulma sürecini izledi. Batı medyası bu süreçte önemli rol oynadı. Meydanlardaki insanların demokrasi ve özgürlük talepleri doğru okundu ve bu sürece destek verildi.

İsyanların başladığı ülkelerdeki genç nüfus, sosyal medyanın etkin kullanımı, işsizlik ve  gelecek kaygısı, özgürlüklerin kısıtlanması, eğitim imkanlarının yetersizliği, yolsuzluk gibi ülke gerçekleri isyanların gerekliliğini ve ‚Arap Baharı’ diye adlandırılan sürecin bölge refahına ve değişimine katkı sağlayacağı inancını güçlendirdi.

Demokrasi talebinin sembolü Tahrir Meydanı

Bu süreçte özellikle Tahrir meydanına uluslararası medya tarafından farklı bir anlam yüklendi. Tahrir, milyonların baş kaldırışının, isyanın ve demokrasi talebinin resmi oldu.  Mısır’ın stratejik önemi, Batı ülkeleri ile yürüttüğü ilişkiler ve İsrail için önem gösteren konumu bu ülkede olup bitenlerin titizlikle takip edilmesine yol açtı.

Tahrir meydanı dünyada demokrasi talebinin sembolü haline getirildi. İdeolojik olarak sağ, sol, liberal ve islamcı, hangi kesimden olursa olsun, Tahrir meydanında birliğin mesajını verdiler. Bütün siyasi ve sosyal aktörlerin birleşmesi ‚Arap Baharı’ idealizminin resmi oldu.

Umutlar kısa süre sonra umutsuzluğa dönüştü

25 Ocak 2011 devriminden 3 Temmuz 2013 askeri darbesine giden süreçte aslında Mısır’da demokratikleşme sürecinin hiç kolay olmayacağının ve dengelerin o meydanın yarattığı idealizm kadar kolay kurulamayacağını gösterdi.

Devrimden kısa süre sonra anayasa komisyonunun feshedilmesi, 14 Haziran 2012 tarihinde Mursi ve meclisin yetkilerinin kaldırılması, Mursi’nin 30 Haziran 2012 tarihinden itibaren yetkileri kısıtlanmış bir Cumhurbaşkanı olarak göreve başlaması, ekonomik kararlara yapılan müdahaleler ve siyasi manevra alanının kısıtlanması gösterdi ki, Mısır’ın demokratikleşme sürecine en büyül engeli Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek değil, onun arkasında duran ve ülke ekonomisini kontrolü altında tutan askeri vesayet sistemi oluşturmaktaymış.

Mursi’nin Cumhurbaşkan seçilmesi, Mısır’ın bürokrasisini ve generallerini mutlu etmediği gibi Batı’yı ve diğer otokratik rejimleri de memnun etmedi. Suriye, İran, İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülke liderleri askeri darbeyi açıkça desteklerken, ABD ve Avrupa Birliği yapılanı askeri darbe olarak adlandırmaktan imtina gösterdi ve sessiz kalarak darbeden yana taraf olmayı tercih etti.

Darbenin gerekçesi ‚İslamlaşma‘

Mursi’nin Cumhurbaşkanı olarak göreve başlamasının ardından Batı kamuoyunu meşgul eden ‚Mısır islamlaşıyor mu?’, şeriat ile yönetilecek bir ülkeye mi dönüşüyor?’ soruları aslında darbenin desteklenme gerekçelerini de ortaya koymakta.

Batı medyasının sonuna kadar savunduğu ve arkasında durduğu 25 Ocak devrimi Batı kamuoyunu hayal kırıklığına uğrattı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kısa süre sonra ‚eğer islamcılar bu ülkeyi yönetecekti ise bu devrim niye yapıldı?‘ anlamında söylem ve analizler duyulmaya başlandı. Batı’nın son yıllarda ürettiği ve beslediği İslamofobi Mısır’da milli iradenin hiçe sayılmasına zemin hazırladı ve demokratik kazanımların kaybedilmesini birfiil destekledi.

Demokratik bir ülke seküler olmak zorunda mıdır? Gelecek yıllarda müslüman dünyayı meşgul etmesi gereken soru budur. ‚Türkiye modeli demokrasinin‘ arap ülkelerine uyarlanmasının mümkün olmadığını, en azından bugünki toplumların buna hazır olmadığını bu süreç gösterdi. Peki o zaman bu toplumlar demokrasiden de mi vazgeçmek zorunda?

Demokrasiden vazgeçmeye zorlansalar dahi,  buna karşı direneceklerinin sembolü Adeviye meydanıdır. Despot ve militarist lider ve yöneticiler ile sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlarının çözülemediği ortada. Bugün Adeviye meydanındaki direniş, güçlükle elde edilmiş bir kazanımı kaybetmeme direnişidir.

Demokrasi seküler ve laik ülke olmayı gerektirmez

İsrail örneğine bakıldığında görülmektedir ki, demokrasi illa seküler ve laik bir ülke olmayı gerektirmez. Bugün İsrail demokrasisinden hiç bir Batılı ülke şüphe etmemektedir. İsrail demokrasisi övülürken neden ‚islamcı’ bir demokrasiden korkulmakta? 

İran örneğinin dünyada yaratmış olduğu paranoyak ‚islamcı‘ yönetim algısı, diğer müslüman ülkeler için örnek oluşturamaz. İran’ı göstererek Mısır’da askeri darbeyi destekleyenler, sosyal ve siyasi gerçeklerin yanılsamasından başka bir hedef gözetmemektedir. 


‚İslamcı‘ bir demokrasiden neden korkulduğu sorusunun muhatabı Batı olsa da, sorunun cevabını vermesi gereken müslüman toplumlardır. Ortadoğu halkı evrensel değerlere sahip, onurlu, eşit vatandaş olarak yaşamak istiyorsa ve bunu yaparken dini değerlerinden de vazgeçmek istemiyorsa, kendi iç dinamikleri ile bu dönüşümü gerçekleştirmek zorunda.

3 Temmuz darbesi ve evrensel değerler

Batı’nın, havai fişek ile kutlanan 3 Temmuz 2013 askeri darbesini coşku ile karşılaması ve Tahrir meydanındaki insanları özgürlük direnişcisi olarak yansıtması neyin göstergesi? Adeviye meydanından kameralarını sakınan ve orda vucud bulan direnişi görmezden gelirken askeri darbe aracılığı ile demokrasi savunuculuğuna soyunması, batı değerlerinin iflasını açıklamakla eş değerdir.


Batı medyasında ve Batı siyasetine yerleşmiş ‚islamcı’ algısı, evrensel değerlerin anlam kaybına uğramasına yol açmakta. ‚Eğer bir ülke ‚islamcılar’ tarafından yönetilecekse, oraya demokrasinin gelmesi çok anlam ifade etmez‘ inanci, Batı toplumlarına yerleşmiş durumda. Bu algı ürkütücü çünki insan hakları, eşitlik ve özgürlük gibi kazanılmış evrensel değerlerin sadece bazı dinlere mensup insanların hak ettiği fikrini güçlendirmekte.

Mısır’daki askeri darbe gösterdi ki, aslında savunulan hiç bir değer, herkes için savunulmuyor. Ülkelerin ekonomik ve stratejik çıkarları evrensel değerlerin üstünde. Ülkeler kendi kaderlerini siyasal, sosyal, kültürel ve tarihsel geçmişi ve birikimi ışığında kendileri belirlemek zorunda.

Bu dönüşümü gerçekleştirmek için meydanlarda hayatı pahasına gösteri yapan insanlara geleceklerine sahip çıkma hakkını tanımak ve desteklemek evrensel değerlere saygının göstergesi ve gereğidir.

Schreibe einen Kommentar