Almanya’nın Geleceğini Şekillendirmek!

  • Beitrags-Autor:
22 Eylül seçimleri sonrası Merkel’in Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile başlatmış olduğu koalisyon görüşmeleri nihayet 27 Kasım 2013 tarihinde son buldu ve “Almanya’nın Geleceğini Şekillendirmek” başlığı ile medya ile paylaşıldı. 6 Aralık’ta gerçekleştirilecek olan SPD üyelerinin oylaması sonucu koalisyon anlaşması uygulamaya konulacak.
Hıristiyan Birlik Partileri ve Sosyal Demokrat Parti’nin üzerinde hararetli tartışmalar yürüttüğü konulardan birisi Türkiye vatandaşlarını ve Türk kökenli Alman vatandaşlarını yakından ilgilendiren çifte vatandaşlık konusu.
Koalisyon anlaşması Almanya’da yaşayanları ilgilendiren birçok alanda değişiklik öngörüyor. Asgari saat ücretinin 2015 yılından itibaren 8,50 Avro olması, taşeron firmalarının azaltılması, emekli maaşlarının en az 850 Avro olması, Kadın erkek fırsat eşitliğinde iyileşme sağlanması, kreş, okul ve üniversitelere daha fazla bütçe ayrılması ve genç işsizlik ile mücadele gibi birçok konuda anlaşma sağlandı.
SPD’nin seçim vaadi olarak çifte vatandaşlık sözünün ardından koalisyon görüşmeleri sonucunda çıkan manzara ise birçok Türk kökenli SPD seçmenini hayal kırıklığına uğrattı. Şu an yürürlükte olan düzenlemeye göre koalisyon anlaşmasında olumlu yönde değişikliğe gidilse de bu Türk kökenlileri tatmin etmeye yetmedi.
Opsiyon modeli olarak bilinen çifte vatandaşlık düzenlemesine göre Almanya’da yabancı anne babadan doğan her çocuğun 23 yaşına kadar Alman vatandaşlığı ve anne babasının vatandaşlığı arasında seçim yapması gerekiyordu. Karar vermediği takdirde 23 yaşından sonra Alman vatandaşlığını kaybediyordu.
Koalisyon görüşmelerinde varılan mutabakat ise şöyle:
Almanya’da yabancı anne babadan doğan her çocuk hem Alman vatandaşı hem de anne ve babasının vatandaşlığını taşıyabilecek. Opsiyon modeli olarak bilinen zoraki tercihe gerek kalmayacak.
Peki, ama Türk kökenliler bu düzenlemeyi neden yetersiz buluyor?
Koalisyon görüşmelerinde pazarlıklar sonucunda gelinen noktada SPD’nin seçim öncesi vaatlerini unuttuğunu gösteriyor. Çifte vatandaşlık konusunda varılan mutabakat tüm Türk vatandaşlarına çifte vatandaşlık hakkı getirmiyor.
50 yıldır Almanya’da yaşayan, çalışıp bu ülkeye katkı sağlayanlar için hiç bir şey değişmeyecek. 1990 yılından önce Almanya’da doğanlara da çifte vatandaşlık hakkı tanınmıyor. Ayrıca sonradan göç edenler de bu haktan mahrum. Bu uygulamadan faydalanabilecek olan anne veya babası Türk vatandaşı olan ve 1990 yılından sonra doğan, yani kısmen 3. nesil ve sonrakiler olacak. Onlar otomatik olarak iki vatandaşlığı da kazanmış olacaklar.
Koalisyon görüşmelerinde çifte vatandaşlık üzerine pazarlıklar sürerken İçişleri Bakanı Hans-Peter Friedrich Türkler için çarpıcı ve tarihi bir açıklama yaptı. Türkleri yakından ilgilendiren çifte vatandaşlığa neden karşı olduğunu şu talihsiz cümleler ile açıkladı: “Biz eğer milyonlarca insana çifte vatandaşlık hakkı tanırsak, bu gelecek nesillere miras bırakılacak ve biz ilelebet Almanya’da bir Türk azınlık gerçeği ile yaşayacağız.”
Her siyasi açıklama toplum içinde etki yaratır. İçişleri Bakanı olan bir siyasi yaptığında ise daha fazla etki yaratır. Başbakan Erdoğan son Almanya ziyaretinde “Entegrasyona evet, asimilasyona hayır. Asimilasyon bir insanlık suçudur” dediğinde tüm Alman siyasiler tepki göstermiş, “Almanya Türkleri asimile etmek istemiyor” diye Başbakan Erdoğan’ın sözlerini eleştirmişti. Ancak bugün anlaşılıyor ki Başbakan Erdoğan o tarihte aslında dile getirilmeyen, ama uygulanan bir gerçekten bahsetmiş. İçişleri Bakanı Friedrich yaptığı açıklama ile Başbakan Erdoğan’ın tespitinin ve kaygısının haklı olduğunu ispatlamış oldu.
Almanya İçişleri Bakanı Friedrich açıklaması ile aslında çifte vatandaşlık hakkının Almanya’da yaşayan Türkler için ne kadar önemli olduğunu da göstermiş oldu. Eğer açıklamanın satır aralarını analiz edersek, Friedrich vatandaşlık ile beraber uzun vadede dilin, kültürün, dinin ve geleneğin de kaybedileceğini düşünüyor.
Bu düşüncede haksız sayılmaz. Almanya’da doğan her yeni nesil anne-baba veya dedesinin geldiği ülke değerlerinden biraz daha fazla kaybetmekte. Dil deformasyona uğruyor, sosyalizasyonunu farklı değer yargılar üzerine bina etmiş oluyor. Uzun vadede anne-babasının geldiği ülke ile zayıflayan kültürel bağın yanı sıra vatandaşlık bağı da korunamaz ise, asimile olması kaçınılmaz. Dilin nesilden nesile kaybedilmesi aynı zamanda İslam anlayışının da değişime uğrayacağı gerçeğini beraberinde getirir ki bu aslında uzun vadede daha önemli bir olgu.
Almanya özellikle yurt dışında yaşayan Almanların haklarının korunması noktasında çok hassas bir ülke. 25 yıldır Almanya dışında yaşayan Almanların kültürlerini, dillerini, geleneklerin ve kimliklerini koruma amaçlı aktif çalışma yürütüyor. Bu çalışmalarda 25 yılda harcanmış bütçe bir milyar avro. Dış ülkelerde yaşayan Almanların kültürel kimliklerinin korunmasında bu kadar hassas olan bir ülkenin kendi ülkesindeki Türkleri azınlık olarak adlandırması ve asimilasyondan bahsetmesi bu konuda uygulanan çifte standardın göstergesi.
Batı demokrasilerinin ve modern toplumların en büyük kazanımı, o ülkelerde yaşayan “azınlıkların” çoğunluk toplum ile aynı haklara sahip yaşayabilmeleri ve ayrımcılığa karşı hukuki olarak korunmuş olmalarıdır.
Almanya kuşkusuz Türklerin 50 yıldan fazla haklarını koruyarak, güvende yaşadığı bir ülke ve bundan sonra da öyle olacak. Opsiyon modelin kaldırılması olumlu bir adım olsa da Almanya’da yaşayan birçok Türkün hayatında bir değişikliğe yol açmayacak. Hatta bu düzenleme ile Türk toplumu kendi içinde de yine kategorize edilmiş olacak ve haklar noktasında ayrımcılığa uğramış olacak. 1990 yılından önce doğan ile sonra doğan çifte vatandaşlık konusunda aynı hakka sahip değildi ve bundan sonra da olmayacak.
Toplumun bir kesimi 52 yıllık geçmişe rağmen kendini yine yabancı hissetmeye devam edecek ve dilinden düşürmediği “iki” vatan sahibi olmanın Almanya örneğinde bir anlam ifade etmediği gerçeği ile bir kez daha yüzleşmiş olacak.

Schreibe einen Kommentar